Ay: <span>Şubat 2023</span>

 ülkemin , elini verenin kolunu kaptırıp akabinde bütününü kurtaramadğı emperyalist çarkın neresinde olduğunu her markete girdiğimde kasada acil olmayan ürünleri ayıklarken her düşündüğümde neden ülkede herkesin üç maymunu oynadığını merak ede ede yaşlanıyorum. amerikalı astronom, gezegen bilimcisi, kozmolog, astrofizikçi, astrobiyologg Ccarl Sagan ise şu paragrafıyla içinde bulunduğumuz girdabı ÖZETLİYOR.”tarihin bize öğrettiği acı gerçeklerden biri şudur;

eğer yeterince uzun süre kandırılır, aldatılır, kafeslenirsek; kandırıldığımıza, aldatıldığımıza, kafeslendiğimize dair kanıtları görmezden gelme eğilimi gösteririz. artık gerçeklerin açığa çıkmasıyla ilgilenmez oluruz. aldatılış bizi ele geçirir. çünkü basitçe aldatılmış olmayı kabullenmek fazlasıyla acı vericidir ve bunu kendimize bile itiraf edemeyiz.
bir kere bir şarlatana üzerinizde özgürce kullanabileceği gücü ve yetkiyi verirseniz, büyük ihtimalle o güç ve yetkiyi bir daha asla ondan geri alma fırsatınız olmaz.” İki elimizin arasında başımız , şimdi deli gönül düşünsün biz neyin çarkındayız..???

 Kendine döncüler, ben diyceksinciler, kendine hak verciler, kendini çok sevciler, sen sen sen en mükemmelsinciler, özsaygı profesörleri, şefkat sadece kendine olmalıcılar, anne baba suçlayıcılar, çocuğuna kaşını çatma travma kalırcılar , arabesk takıntılarla şimdiki aptallıklarını çocukluk travmalarına sığrıdırıcılar…bla bla bla..kötü hissetmenin günah sayılabildiği bir duygu durumuna evrilen , kişisel mutluluk denen olgunun fetiş sayılacak bir takıntı olduğu bu devrin adını, benim bedenim doğada bir takım mineraller parçası olup solucanların bağırsaklarında toprak olduktan kaç yüzyıl sonra koyacaklar????

 Her gün daha kırmızı

armut ağaçlarının yaprakları.
Söyle nedir kanayan.
Yaz olamaz
yaz erken bitti.
Köy olamaz
köy yolda giderken sarhoş olsa bile
yere düşmedi.
Kalbim olamaz
çünkü kalbim öküzgözü çiçeğinden
fazla kanamıyor artık.
Kimse ölmedi bu ay
ne de şanslıydı kimse yabancı bir ülkede
çalışma izni alacak kadar.
Çorbayla doyuruyoruz karnımızı
samanlıkta yatıyoruz.
Kasımda olağan sayma dışında
intiharı düşünen yok.
Söyle bana kanayan ne
sen, gözleri karanlıkta gören.
Kâr uğruna
kolu bacağı kesilen dünya
kanıyor
kan deryası sokaklarda.

John Berger
1983

 Her gün e-posta kutuma düşen dünya haberlerini okuya okuya , şok ola ola asıl korkutucu olanı kaçırıyorum bence.oda şu; giderek güvencesiz, yersiz yurtsuz ve geleceksiz kaldığımız bir devirde, dünya ve sistem karşısındaki savunmasızlığımızı telafi etmek için daha fazla kendimize odaklandık bence . Hatta hiç olmadığı kadar dünyaya bireyin ya da benliğin göz hizasından göz hapsine almışız ve neredeyse patolojik düzeyde kendimize ihtimam gösteriyoruz. Psikoloji artık polyannacılık suratları ile dolu bu düzende sürekli kontrol edilmesi gereken sürekli bir şey haline geldi. Savunmasız kaldığımız için kendi küçük dünyamızı tamamen psikolojikleştirerek sürekli tetikte bekler bulmaya başladm kendimi. Mutluluk artık tek tık ile satılan bir şeye dönüştü ve artık sapkınca takıntı haline geldi. Bireyin ya da benliğin bencilce merkezde olduğu kültürel kodlar da kendisiyle beraber çeşitli mecburiyetleri emreder oldu bee .mutlu ol, kendine güven, kendini sev, sen sen muhteşemsin.negatiflikten uzaklaş ve pozitif ol. Artık gıcık olduğum şey bu pozitiflik. belki de surat asmanın sağlıklı zihin belirtisi sayılması gereken bir çağda Demoklesin kılıcı gibi tepemde duruyor mübarek.

Bu mecbur kadlğımz pozitiflik anlatısı bir dayatmaya halini aldı. Fransanın bangladeşe yaptığı kurbağa stratejisi gibi.Hayatı pozitif negatif gibi sığ ikiliklere sıkıştırıp ilişkilerimizi tek boyutlu değerlendirmelere hapsedebiliyoruz. Kadın pozitif AA 10 puan. Adam suratı asık kaç kaç.Bu durum bir çeşit empatiden uzak bence. Etrafımızdaki insanlardan sürekli pozitif olmalarını beklemek, bunu standart bir talep olarak sunmak, bencilce bir ilişkilenmeyi ortaya çıkarıyor. Yani bana hizmet et diyorsun ! Karşımızdaki kişinin sanki bizden ayrı bir hayatı ya da senden gayrı ruhu ve en önemlisi çocukluğu yokmuş gibi.bence Hepimiz kendi çocukluğumuzun tanrısıyız.ben ne perde ne halı ne bla bla cix fiyakalı bir görsel şölen ritminde olamadım hiçbir yaşımda. Beni şuan tüm tiyatrolara gidemediğim , tüm coğrafyayı gezemedğm, tüm göllerde yüzemediğim zamansızlık, tüm seminerlere gidememek, tüm kitapları alamadğm , tüm müzeleri gesemedğm , bu servet eşitsizliği bozdu. Ya da ben sürüden olmayınca bozuk addedildim.

 

Biliyorum Çok takıldım ben bu “ben ben ben “çağına .ama takıldım bir defa.işin içinden çıkana dek de baya kağıt harcayacağım sanırım.Son yıllarda özşefkatin gözde bir konu olmasına şaşırmayız hiçbirimiz.Hepimiz gittikçe çoklaşan tuhaf standartların altında enkaza döndüğümüzü hissediyoruz.ama kaçımız kendine itiraf eder bilemem.
Sadece gerçek hayatta değil, sosyal ağlarda da binlerce kişinin yargısı altındayız.mesela kocanla ciciş fotolar atıp durmazsan modaya uymamış oluyorsun.bi cafeden filtreli foto atmazsan da.Gelişmiş ülkelerde bile depresyon oranı artıyor.Herkes en iyi halini paylaşıyor. Her yer mükemmel ebeveynlerle, mükemmel eşlerle, mükemmel çalışanlarla, mükemmellerler dolu. Ama hiçbir yerde huzur yok.Kendi içinde çatışmaları olan ama yavrusunun temel ihtiyaçlarını gideren bir ebeveyn yeterince iyidir diyordu biri biryerde.(bilirsiniz söyleyeni unuturum ama beynime nakşolanı unutmam 🤭)Ama ebeveyn, mükemmel olmadığı için panik olursa, elindekini de yitirir.Aynısı, sıradan hayatımız için de geçerlidir.Kendimizi parlamak zorunda hissediyoruz.Parlamayınca da değersiz olduğumuza inanıyoruz.
Kişi, bu b.ktan dünyayı gerçek haliyle gördüğünde, ulaşamadıklarından dolayı kendisiyle kavga etmeyi bırakır ve kusurlarına daha anaç ve şefkatli yaklaşır.Böyle bir şefkat , o gösterişsiz parıltıyı yaratır aslında.ahaaa bingo şifre bu💡.Buda’nın isimlerinden biri de ışıl ışıl parlayan demekmiş.bu Bi çelişki değildir aslına bakarsan.Parlamak için uğraşmadığı için parlayabilmiş.bakış açısına bak .parlamak için çaba vermediği için parıl parıl parlayangiller ..heyuuu ? nerdesiniz? Derneğinize üye olmaya talibim..